Bazen giyimine kuşamına bakıp, tipine şekline şemaline takıp, yaptığı harekete kötü davranışına laf çakıp, insanları yargılıyoruz. Ağzımızdan çok kolay laflar çıkıveriyor. Maalesef dilimizi tutamıyoruz. Gerek sosyal medyada gerekse sokakta bilmeden eleştiriveriyoruz karşımızdaki insanları.

Ancak yargıladığımız kişinin nasıl bir kul olduğunu Yaradan biliyor. Bizim ve onun son nefeste nasıl olacağımızı da şüphesiz Rabbimiz kararlıyor. Büyüklerimizin ağzından her zaman, “Allahım! Son nefeste kelime-yi şehadetle, imanla ölmeyi nasip ets.” diye bir cümle duyardık. Sahabe ve evliya hayatlarına baktığım zaman birçok menkıbe beni etkilemiştir. Gençliğinde eşkıya ve soygunculuk yapan, sonradan tövbe edip büyük nimetlere kavuşan, Fudayl bin İyad Hazretlerinin bütün hayat hikâyesini okumaya başladım. Ne kadar güzel bir ömür yaşamışlar, dedim.

İlkokul yıllarında İslam âlimlerinin tiyatrolarının olduğu kasetlerle ilk tanışmam, Bişr-i Hafi; yalın ayaklı Bişr Hazretlerini anlatan hikâye olmuştu. Küçücük biri iken bile o güzel insanın menkıbesi bizi etkilemişti. Yerden besmele yazılı kâğıdı kaldırıp, temizleyince, Rabbimiz de onu temizleyerek, evliyaları arasına katmıştı.

Habib-i Acemi Hazretleri tövbe ederek, rabbimin sevgilileri arasında yer alanlardan olmuştu.

İbrahim Ethem Hazretleri, Belh şehri hükümdarıyken, av partileriyle meşgulken, ilahi bir ikazla tacı tahtı bırakıp, Yaradıcısını seçen kullar sınıfında yer almıştı. Rabbimiz şefaatlerine nail eylesin.

Birçok zaman eyvallah deyip, Allahın ve kulların işine karışmamak lazım. Bir Allah dostunun dediği gibi, “Eyvallah demeyen, eyvah der.” Anlatacağım hikâyedeki gibi rıza makamına ulaşamaz.

İkindi vakti abdest almak isteyen hoca, dervişin birinden bir ibrik su ister. Derviş getirir. Yere çömelmiş abdest almaya başlayan hoca, bir yandan da bahçedeki talebeleri gözlemek için, sağa sola bakmakla meşguldür. Su döken derviş bakar ki hocası elini yıkarken bazı yerleri kuru kalıyor; bir de bize mürşid olacak, doğru dürüst abdest almayı bile beceremiyor, diye geçirir içinden. Mürşid dervişin içinden geçenleri bilir. “Evlat, sen bize yaramazsın, akşam olmadan dergâhı terk et.” der. Derviş bin pişmandır ama nafile, kovulmuştur artık. Hiçbir gidecek yeri olmadan yürürken; yolda bir çobanla karşılaşır, yiyecek ekmek sorup, oturur ve başından geçenleri çobana anlatır. Çoban bu duruma üzülür ve “Şu karşı dağın ardında bir şehir var, oraya git. İsmi Eyvallah şehridir. Ne alırsan al, eyvallah dedikten sonra, her şey bedavadır orada.” diye ekler. Çoban; “Yalnız bu şehrin üç kuralı var; bunları ihlal edersen atılırsın. Kulun işine karışmayacaksın, Allahın işine karışmayacaksın, asla yalan konuşmayacaksın.” diye nasihat eder. “Kolaymış” diye sevinir derviş. “Biz zaten bunları dergâhta yapıyorduk” diye söylenir. Sabah çekine çekine şehre girer. Hamama gider, kasaya yanaşır, Eyvallah der; hamamcı, sağ elini kalbine götürerek Eyvallah deyip, para pul istemez. İyi ki de dergâhtan kovulmuşum diye mutludur. Evlenmek istediğini söyleyen dervişe, şehirden bir eş seçip evlendirirler, Eyvallah der. Aradan bir hafta geçer, çarşıda gezinirken, bir genç, bir yaşlı kadın gelmektedir. Genç olanı, bakımsız, yaşlı olanı çok bakımlı ve süslüdür. Şuna bak diye içinden geçirir. Bu şehirde içten geçenler de bilindiği için, kadınlar imdat “Kulun işine karışıyorlar.” diye bağırırlar. Zaptiyeler gelir, dervişe iyi bir dayak atarlar. Karakoldan çıkıp yüksek sesle, Allahım bu nasıl iş! Kulların yaptığını garip karşıladım dayak yedim.” diye söylenirken, orada bulunan halk, “Allahın işine karışan var” diye bağırarak, yine bizim dervişe dayak atarlar. En sonunda derviş can havliyle evine gelir. Hanımına; “Birileri beni sorarsa evde yok de” diye söyler. Hanımı pencereyi açarak bağırmaya başlar. “İmdat! Yalan söyleyen var.” Bizimki yine dayak yer. Bir de bakar ki; perişan hâlde mürşidinin karşısında ibrik tutuyor. Ve mürşidi şu sözü söyler; “Daha Eyvallah makamına ulaşamamışsın, rıza makamına nasıl kavuşacaksın.”

Biz kullar olarak iyiliği emretmek, kötülüğe karşı dostlarımızı uyarmakla mükellefiz. Ama ön yargı ile yaklaşmadan, bazen hataları görmezden gelip Eyvallah diyerek, incitmeden. Kalpleri evirip çeviren Allah’tır demeliyiz.