Abdülaziz Debbağ Efendiden duydum, buyurdu ki: Divan Peygamber Efendimizin vahiy gelmeden önce günlerce kaldığı Hıra dağında kurulur. Gavs mağaranın dışında oturur. Mekke sol omzunun arkasında kalır. Dört tane Kutup sağındadır. Bunlar da İmamı Malik’in mezhebindedirler. Üç kutup da sol tarafındadır. Bu üç kutubun da her biri diğer üç mezheptendirler. Vekili önünde oturur. Bu vekile divan kadısı derler. Bu gün için Divan kadısı Maliki mezhebindendir. (Şeyh Efendi de aynı mezhepten olduğu için Malikilere biraz torpil geçiyor.) Basra nahiyesinde Halid’i katinin kabilesine mensuptur. İsmi de Seyyid Muhammed İbn Abdülkerim Basra’vidir. Gavs vekil ile konuşur. Çünkü vekil divanda bulunan herkesin naibi olur. Yedi Kutbun tasarrufu Gavs’ın emri üzerine olur. Bu yedi kutbun her birinin mahiyetinde hususi veliler vardır ki onun altında tasarruf ederler. Vekilin arkasında altı saf vardır. Bu safların dairesi, dört kutuptan sonra soldaki üç kutba kadar daire kurulur. Yedi Kutup dairenin etrafındadırlar. İşte birinci saf budur. Bunun arkasında 2,3,4,5,6. Saf kurulur. Kadınlardan da divana iştirak edenler bulunur. Ölülerden bazı Salih kullar divana iştirak ederler ve saflara dirilerin yanına karışırlar. Ancak dirilerle ölüler bazı halleriyle anlaşılır.

Debbağ Efendi buyurdu ki:

Peygamberimizden önce Divanı melekler kurardı. Ne zaman ki Peygamberimize Nebilik verildi, divan artık Veliler ile toplanmaya başladı. Evvela meleklerle divanın toplanması, meleklerin velilere vekil olmasındandır. Nitekim görüldü ki divan da bir yeri bir melek işgal ediyor. Yeni doğan veli gelip melekten yerini alıyor. Nitekim görüldü ki, Divan da bir yeri bir melek işgal ediyorken ne zaman ki Ümmeti Muhammed’den bir veli doğdu, geliyor melekten o yeri devralıyordu.

Debbağ Efendiye sordum:

Bu Divana diğer Peygamberlerde gelir mi? Buyurdu ki: Senede ancak kadir gecesinde Peygamberler ve veliler hazır bulunur. Mele’i Ala’dan mukarrep melekler ve diğerleri de hazır bulunurlar. Rasulüllah Efendimiz ve onunla beraber eşleri de teşrif ederler, büyük sahabelerde bulunur.

Yine Debbağ Efendiden işittim, buyurdu ki:

Divanın dili Süryanicedir. Çünkü Süryanice muhtasar bir lisandır. Divanı Evliyada, ervahda, meleklerde hazır bulunduklarından onlarında lisanı Süryanicedir. Ancak Divanı Evliyaya Peygamber Efendimiz teşrif ettiği günlerde, ona edeben ve tazimen Arapça konuşulur.

Divanı Evliyaya teşrif eden velilerin bir kısmı Levhi mahfuzu görürler. Divan dediğin nedir? Divanı kuran velilerin hepsi benim göksümdedir. Gökler, yerler bana nispetle ovaya atılmış bir serpinti gibidir.

Debbağ Efendi buyurdu ki:

Her şehirde bir kısım melekler vardır. Bunlar o şehirde ki velilere yardımcı olarak bulunurlar. Velinin gücü yetmeyeceği işte ona yardımcı olurlar. Şehirde bulunan melekler insan suretinde olurlar. Bazısı Hoca şeklinde, bir kısmı fakir ve bir kısmı da derviş kıyafetindedirler. Fakat halk bunların melek olduğunu bilmezler.

Şeyh Efendi bu meleklerden şu sebeple bahsediyor: Sahihi Buhari der ki, Sefer murat eden bir kimse bir velinin türbesine gider, onunla Allah’a tevessül ederse onun haceti, duası kabul olunur.

Yine şeyh Efendi dedi ki, Gavs, Divana başkanlık ettiği vakit hiçbir veli ona itiraz etmek için dudağını oynatamaz. Divan ehli toplandığı vakit, O vakitten yarın ki vakte kadar olacakları ittifak ederlerse, gelecekte Allah’ü Teâlâ’nın kazası hakkında konuşurlar. Ondan sonra gelecek kaza hakkında konuşurlar. Bu veliler süfli ve ulvi bütün âlemde tasarruf ederler.

İhvandan birinin çocuğunu polis götürmüştü. Bu durumu şeyh Efendiye sorduk, dedi ki: Kedi fareyi benim iznim olmadan yiyebilir mi? Git çocuğun babasına söyle gitsin polisten çocuğunu alsın dedi. Dediği gibi de oldu.

Kısa izah: Bu anlatılanlar, bir Allah dostunun sözleri değil, akıl hastası bir meczubun hayalleri olsa gerek diyorum.