Turan KARAKAŞ’ın engellerle dolu hayat hikâyesini bu yazı dizimizle sonlandırıyoruz. Daha başka yazılarımızda yine kısaca değineceğiz.

Turan Amca destan satarak hayatını devam ettirirken yetmişli yıllarda, televizyonun ülkemize girmesi ve radyoların yaygınlaşmasıyla eskisi gibi destan satamaz. Turan Amca’dan başka ellili yıllarda Sivas’a gelen, günümüzde merkezde lastik satarak hayatını devam ettiren, görme engelli Mahmut Amca da Turan Karakaş’tan destanlar satın alıp onun gibi Sivas’ta satmaya başlar.

Turan Amca destan satarken trenden trene bir gören gibi hareket eder, vagonlar arası zorluk çekmeden destanlarını satar. Fakat bir taraftan da iş aramaya başlar, dönemin bürokratları ve siyasileriyle görüşmeler yapar, bu dönemde Turan Amca’ya yardım eden, Sayın Yavuz Bülent Bakiler Hoca olmuştur. Günümüzde hâlen aralarındaki sohbet sürmektedir. Karakaş iş aramak için Ankaralara gider, çeşitli kapılar aşındırır. Ancak o dönemlerde engelli istihdamı zordur. 1940’lı yıllarda görme engelli bir abimiz anlatmıştı, dönemin siyasilerinden işe girmek için yardım isteyen amcamız, sert bir tutumla karşılanır ve kendisine, “Kalabalık nüfuslu ülke halkı olarak bir körü doyuramazsak yazık bize.” cevabını almıştır. Memleketimizde hatırlıyorum, bazı engelli abilerimiz ve ablalarımız olur, belli günlerde evden eve dolaşır, ilmi kuvvetli olanlar o ailelerin çocuklarına dinî eğitimler verir, hem de karınlarını bir ömür boyu doyururlardı. Turan Amcamız evlilik yapmış, hayata küsmemiş, en sonunda, 1973 yılında Sivas Belediyesine, daha sonra da atölyeye girmiştir. Tabii ki engelinden dolayı ön yargıyla karşılanmış, iş yapamazsın diye uzaklaştırılmaya çalışılsa da Turan Amcamız, “Beni bir ay deneyin, eğer işinize yaramazsam, çıkarın” diyerek, taahhüt vermiştir.

Turan Amca’ya atölyenin bulaşıkçılık görevi verilir. Beş yüz kişinin bulaşığını yıkamaya başlar, bulaşıkhanenin engelliler açısından uygun olması onun için bir şanstır. Karakaş’ın çalışmasını merak eden atölye görevlileri onu teftişe gelirler, bir denemeye karar verirler. Atölye müdür yardımcısı, eline küçük bir salça alarak Turan Amca’nın yıkadığı tencereye bulaştırır, daha sonra seslenerek, “Turan Bey, yıkadığınız bulaşıkta leke kalmış.” diye uyarır. Lakin Turan KARAKAŞ işin farkındadır. Müdür yardımcısının geldiğini, salçayı tencereye sürdüğünü hisleriyle ve ayak tıkırtısından fark eder, “Müdürüm, galiba bana şaka yapmak istediniz, ama hissettim der.” Daha sonra atölye müdürü dönemin Sivas İş Kurumu müdürünü arayarak, “Elinizde bunun gibi kör varsa, bana iki yüz üç yüz tane gönderin, benim gözü görenim onun kadar iş yapamıyor.” diye hayranlık bildirir.

Atölyede 1995 yılına kadar çalışır ve sonra emekli olur.

Engellilerin evliliği de problemdir. Bir engellinin ya evlenmemesi ya da kendi gibi biriyle evlenmesi beklenir. Turan Amca işe girmeden önce, köyünden Güler isimli bir hafif yürüme engelli teyzemizle evlenir. Çok güzel bir evlilik hayatı olur, teyzemiz o kadar hürmetkârdır ki, Turan Amcamıza bir an bile görmemezliğini hissettirmez. Hatta Karakaş sinirlenip, teyzemizi şakadan döveceği zaman, yanından kaçmayayım, beni bulamazsa üzülür diye hiç uzaklaşmadığını ifade eder.

Emekli olduktan sonra Turan Amcanın, hacca gitmek en büyük isteğidir, bacanağının yardımıyla, 2000 yılında bu arzusuna kavuşur. Hacda çok güzel dostluklar edinir. Hâlen arkadaşlarıyla muhabbeti devam eder. Hacca ilk gitmesinde aklına bir dörtlüğün iki mısrası gelir. Kâbe’de dua ederken hafif uyku hâli olur ve dörtlüğün iki mısrasını da şu şekilde ifade et diye söylenir. Karakaş, Peygamber Efendimize şiir yazar.

Kalbinde barındırırsın muhabbet,

Yoldaşın olsun Hazreti Muhammet,

Çağırdı sonunda o güzel Ahmet,

Huzurda coşup taştın Turan Emmim