Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “O dönemde Türkiye’de bir taraftan ekonomi alanındaki bağımlılığın da derinleşmeye başladığı dönemler. Diğer yandan yine gündelik hayatında adım adım Batılılaştığı dönemler. 1960’lı yıllar ne yazık ki Batı’dan ithal ideolojilerle Türkiye’de toplumsal fay hatlarının derinleştirilmeye çalıştığı, derinleştirildiği dönemler” dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Ankara Kültür Sanat ve Medeniyet Derneği tarafından, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının desteğiyle hazırlanan “1960’lar Nostalji Rüyasından Uyanmak” adlı sergiyi ziyaret etti. Sergide, 1960’lı yıllardaki siyasi, toplumsal ve kültürel değişimler, 27 Mayıs 1960 Darbesi ve Yassıada yargılamaları, Kıbrıs Yunan-Rum Mezalimi, 1960’lı yıllarda Türkiye’de ekonomik değişimler ile etkileri, 1960’lı yıllarda Türkiye’de antidemokratik uygulamalar, insan hakları ihlallerine dair belge, fotoğraf, orijinal matbu kaynaklar, materyaller bulunuyor.
“1960’lı yıllar, Batı’dan ithal ideolojilerle Türkiye’de toplumsal fay hatlarının derinleştirildiği dönemler”
Burada konuşan Altun, Ankara Kültür Sanat ve Medeniyet Derneği’nin düzenlediği 1960’lar Nostalji Rüyasından Uyanmak adlı sergiye İletişim Başkanlığı olarak destek verdiklerini ifade ederek, “1960’lara baktığımızda o dönemin esas itibariyle ne tür sıkıntılarla mağdur olduğunu çok açık ve net bir şekilde görüyoruz. 1960’lar aslında dünyada birçok değişimin, dönüşümün yaşanmaya başlandığı dönemler ve o dönemde aslında bir taraftan Batılı tüketim kültürünün yaygınlaşmasına dönük ciddi adımların atıldığı, ‘kültürel devrim’ adı altında geleneklerin, değerlerin tarumar edildiği bir dönem. O dönemde şekillendirilmeye başlanan Batılı tüketim kültürünün de Türkiye’ye adım adım girmeye başladığı dönemler. O dönemde Türkiye’de bir taraftan ekonomi alanındaki bağımlılığında derinleşmeye başladığı dönemler. Diğer yandan yine gündelik hayatında adım adım Batılılaştığı dönemler. 1960’lı yıllar ne yazık ki Batı’dan ithal ideolojilerle Türkiye’de toplumsal fay hatlarının derinleştirilmeye çalıştığı, derinleştirildiği dönemler” şeklinde konuştu.
“1960’lar Türkiye’de siyasetinde vesayetin kurumsallaştığı dönemlerdir”
Altun, 1970’li yılları sağ-sol çatışmalarının yaşandığı dönemler olarak hatırladıklarını dile getirerek, “Esas itibariyle bu anlamda çatışmaların yaşanmaya başladığı dönemler 1960’lı yıllardır. O nedenle günümüzde dahi etkisi farklı şekillerde hissedilen ve bugünün siyasetinin de ciddi anlamda mücadele ettiği o kırılmalar, esas itibariyle bu dönemlerde tohumları atılmış kırılmalardır, fay hatlarıdır. Ne yazık ki bu fay hatları da dışarıdan zerk edilmiş olan fay hatlarıdır. 1960’lardan bugüne baktığımızda o dönemde yine tohumları atılan vesayetin uzun dönemde Türkiye siyasetini zor durumda bıraktığını görebiliriz. 1960’lar bu anlamda Türkiye siyasetinde vesayetin kurumsallaştığı dönemlerdir” diye konuştu.
“Sadece silahlı kuvvetlerin gerçekleştirdiği darbeyle bir vesayet ortaya çıkmamıştır”
27 Mayıs 1960 darbesi ve sonrasıyla birlikte Türkiye siyaseti hayatında büyük kırılma yaşandığını ve vesayetin kurumsallaştığını belirten Altun, “Sadece silahlı kuvvetlerin gerçekleştirdiği darbeyle bir vesayet ortaya çıkmamıştır. Aynı zamanda medyada, üniversitelerde ve yine Yüksek Yargı’da bir vesayetin oluştuğunu ve demokratik siyasetin üzerinde demokrasinin kılıcı gibi bu vesayetin uzun dönemde yaşadığını görebiliriz. Yine 27 Mayıs ihtilali, 1950’de iktidara gelmiş, milletin iradesiyle seçilmiş bir başbakanın, dışişleri bakanının ve maliye bakanının asıldığı ve büyük zulümlerin gerçekleştiği bir darbe olarak karşımıza çıkmıştır. Bu darbeyle birlikte Türkiye siyasetinde çeşitli dönemlerde siyasete müdahale edilebileceği düşünülmüştür. Bu çerçevede 12 Mart’ta, 12 Eylül’de ve 28 Şubat’ta bu darbeler gerçekleştirilmeye çalışılmıştır ve ne yazık ki sonuç alınmıştır. Yine seçilmiş iradeye darbe vurulmuştur” açıklamasında bulundu.
“Bu kazanımı en net bir şekilde yine gerçekleşen e-muhtırayla, e-muhtıraya karşı gösterilen dirayetli karşı çıkışla görebiliriz”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2002 sonrasında yaşanılan gelişmelerle yürüttüğü kararlı siyasi mücadele sonucu Türkiye’de vesayet bağlamında büyük kazanım elde edildiğini vurgulayan Altun, “Bu kazanımı en net bir şekilde yine gerçekleşen e-muhtırayla, e-muhtıraya karşı gösterilen dirayetli karşı çıkışla görebiliriz. E-muhtırayla birlikte yine silahlı kuvvetler bir şekilde Türkiye’de siyasete müdahale etmeye çalışmış, demokratik siyasetin gidişatına müdahale etmeye çalışmış fakat Cumhurbaşkanımızın kararlı yaklaşımıyla bertaraf edilmiştir. Bu anlamda gerçekten demokrasinin korunmasına, halkın iradesinin korunmasına dönük olarak en büyük gayret, en güçlü yumruk 15 Temmuz 2016 tarihinde ortaya konmuştur” değerlendirmesinde bulundu.
“Türkiye o dönemde Batılı bağımlılık düzeyine, sömürge düzenine ne yazık ki payanda edilmiştir”
Altun, 15 Temmuz 2016 tarihiyle birlikte artık demokrasi dışı unsurların, vesayet unsurlarının Türkiye’de siyasete müdahale edilemeyeceğinin açık ve net bir şekilde tescillendiğinin altını çizerek, sözlerine şöyle devam etti:
“O dönemde Cumhurbaşkanımızın ‘Ben milletin iradesinin üstünde bir güç tanımıyorum’ demesi ve milleti sokaklara davet etmesi ve milletin de bu çağrıya cevap vererek, çok güçlü bir şekilde direniş ortaya koyması artık Türkiye’de demokrasi dışı unsurların, vesayet unsurlarının kendilerine bir alan bulamayacağını kanıtlamıştır. Bunun ne anlama geldiğini buradaki sergide net olarak görüyoruz. İstediğinde bir grubun, cuntanın gelip de siyasete, toplumun, milletin kaderine müdahale etmeye çalışması çok ağır bedeller ödetmiştir. Türkiye o dönemde Batılı bağımlılık düzeyine, sömürge düzenine ne yazık ki payanda edilmiştir. Uzun dönemde Türkiye bunun acısını çekmiştir, milletimiz bunun acısını çekmiştir. Cumhurbaşkanımızın mücadelesi bu acıyı dindirme mücadelesi olmuştur, Türkiye’yi bu bağımlılık düzeyinin dışına çıkartmak ve özgürleştirmek mücadelesi olmuştur. Hamdolsun Türkiye bu noktada çok büyük kazanımlar elde etmiştir. Bugün Türkiye bir istikrar adasıdır. Aynı zamanda istikrarlaştırıcı güçtür. Türkiye bugün dünyada yaşanan gelişmelerde, küresel krizlerde sözü dinlenen küresel bir aktördür. Bu her şeyden önce Türkiye’nin 2002 yılından bu yana Cumhurbaşkanımızın liderliğinde verdiği demokratikleşme mücadelesinin bir kazanımıdır. Eğer bu demokratikleşme mücadelesi verilmemiş olmasaydı bu takdirde bugün Türkiye etkili bölgesel güç olarak, küresel aktör olarak bu performansı ortaya koyamayacaktı. O nedenle Türkiye’deki demokrasinin niteliği, demokratikleşmenin geldiği bu nokta son derece değerlidir. Bugünü anlamak için geçmişi, yakın tarihi anlamak çok önemlidir. Buna inanıyoruz ve bu yaklaşımla biz bu sergiyi destekledik.”
“Bugün bizim mücadelesini verdiğimiz dezenformasyon ne yazık ki Türkiye siyaset tarihinde karşılığını, etkilerini gördüğümüz bir kötülüktür”
Sergide yer alan ‘dezenformasyon’ bölümüyle 27 Mayıs 1960 darbesine gelmeden önce dönem gazetelerin sistematik olarak nasıl dezenformasyon ürettiğinin görülebileceğini söyleyen Altun, “Bugün bizim mücadelesini verdiğimiz dezenformasyon ne yazık ki Türkiye siyaset tarihinde karşılığını, etkilerini gördüğümüz bir kötülüktür. Dezenformasyonun somut örneklerini burada görebilirsiniz. Dezenformasyon üzerinden, yapılan sistematik yalan haberler üzerinden Türkiye’de darbeler yapılmıştır. Yine darbeler meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Katliamlar meşrulaştırılmaya çalışmıştır ve bu dezenformasyonu üretenler, bu darbeleri yapanlarla aynı kumaştandır. Bu noktada yaptıkları faaliyet gerçek anlamda demokrasi düşmanlığıdır, halk düşmanlığı ve millet düşmanlığıdır. O nedenle bizim bugün ‘yaşasın hakikat’ diyerek verdiğimiz mücadele demokrasi mücadelesidir. Dezenformasyona karşı verdiğimiz mücadele milletin iradesini korumak için verdiğimiz mücadeledir ve bu mücadeleyi Cumhurbaşkanımızın bize koyduğu vizyon çerçevesinde vermeye de devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.