546—“Aramıza, ne bir kitap sahibi Peygamber, ne de yakın meleklerden biri sokulabilir”. “Benim Tanrı ile öyle bir vaktim olur ki, aramız ne bir kitap sahibi Peygamber, ne de Tanrı yakınlarından bir melek girebilir.”

Makalat Sahife 85. Şems’in kibirliliği: Bugün bazıları vardır ki, mana galebesiyle dilleri tutulur. C. Rumi de bu hal yoktur. Onda bu hal nereden olsun. Hele bende hiç yoktur. Mana galebesi ve bazen de mana kıtlığı! Bende bunlardan hiç biri yoktur. Bu halk, benim sözümde alışamamakta haklıdır. Bütün sözlerim Kibriya (ululuk) yönünden gelmektedir.

Biri bana sordu; “Tekkeye gelmiyorsun?” “Ben kendimi tekkeye layık görmüyorum” dedim. “Peki, medreseye gelmez misin?” dediler. Ben tartışmaya gireceklerden değilim. Söz arasında onları anlayabilsem de bahse ve tartışmaya girmek bana yaraşmaz. Çünkü kendi dilimle konuşursam bana gülerler. “Kâfirdir” derler, beni küfürle damgalarlar.

Makalat s. 91: Şems, velilere vahiy geldiğini söylüyor: “Peygambere, Cebrail ile de vahiy gelirdi, kalp yoluyla da. Velilere ancak bir yoldan gelir. Nasıl ki, Hz. Peygamber, bu vahiy sırasında “Aramıza, ne bir kitap sahibi Peygamber, ne de yakın meleklerden biri sokulabilir” buyurmuştur.

Makalat s. 132: “Benim Tanrı ile öyle bir vaktim olur ki, aramız ne bir kitap sahibi Peygamber, ne de Tanrı yakınlarından bir melek girebilir.” anlamındaki kutsi hadiste bir davettir, hal değildir. Yani böylece bir şey yapınız ki, bu sizin haliniz olsun demektir.

İzahı: Hadisi kutsi olarak zikredilen bu sözü her kitap yazan tasavvuf ehli kitabına almıştır. Hadis tenkitçilerinin ortak görüşü bu söz hadiste değildir, kutsi hadis hiç değildir. Uydurulma sebebi Peygamberi öyle bir yüksek makama çıkaracaklar ki, kendilerini de öyle bir makama çıkarabilsinler ve itiraz edene de “Veliler Nebilerin varisleridir” uydurma sözünü delil göstererek kendilerinin de o makama yüceldiklerini iddia edebilsinler.

547—“Fakirlik benim için övünülecek bir haldir.”

Sahife 213: Seyyid Burhaneddin’in düşüncesi başka idi. O ilaç almaktan geri durmazdı. Buda onun için gerekliydi. Çünkü çok çeşitli hastalıklar geçirirdi. Hele varlığı halk arasında çok lüzumlu olan öyle bir zat için ilaç almak farz olur. Hastalıklardan dimağını korumak, sağlam bir kafa ile düşünebilmek ona gerekliydi. Ancak bunu Reşit yapmış olsaydı Mecusi ve kâfir olurdu. Onu Yahudiler kabristanına gömmek vacip olurdu. Ben bunu onun hakkında inkâr etmiyorum. Ancak bu namaz kılmazdı. C. Rumi de onu biliyordu. Benim ile onun arasında fark nedir acaba? Biraz bana bundan bahset! Yüce Tanrı’ya ant olsun ki, namaz kıldığım gün çok sevinçli olurum ve kendi kendime derim ki, Hz. Peygamber “dervişliğin sonunu şöyle bir nükte ile işaret buyurmuştur. Fakirlik benim için övünülecek bir haldir.” Bu belki bir dervişe hoş gelmez, ona sadece bu tavsiye ye uymak uygun görülmez. Ama sadece namaz kılmakta yeterli değildir. Hatta namaz kılanlara dil uzatırlar, onlara acırlar bile. Nihayet onu Reşidin dışarı çıkarması sebebi bundan dolayı idi. Yine benim ondan uzaklaşmam o sebeptendi; bu yüzden saçlarını yoldum.

İzahı: Kendi ağzından da anlıyoruz ki büyük şeyh Şemsi Tebrizi devamlı namaz kılmazmış. Yine diğer müritlerden de namaz kılmayanlar varmış.

548—“Ya Rabbi beni Muhammed ümmetinden kıl” diye yalvardığını göremezler, anlayamazlar. Bu “Ulu Tanrım Beni Cemalini gören kullarından et” demektir.

Sahife 247-248: Öylesine gizli çileler çekiyorduk, halk hiç anlamıyordu. Ama onun çile ve riyazetlerinden her ne anlatırlarsa hepsi yalandır. Çünkü o, çile ve halvetlerde hiç oturmamıştır. O bir bidattir, sonradan uydurulmuş bir adettir. Muhammed (as) çilede oturmadı. Al sana bir itiraf daha? Demek ki neymiş, İslam’da çile diye bir şey yokmuş.

İzahı: Bu konuyu C. Rumi ve Mesnevi’yi anlatırken yazmıştım. Kısaca tekrarlarsak, C. Rumi’nin cariyesi “Kira” hatunu, şeyhi Şems’e verir. Fakat cariyede, C. Rumi’nin oğlu Alâeddin’in gözü vardır. Cariyeyi görmek için çat pat Şems’in evine girer. Şems bu durumdan rahatsız olur, eşini kıskanır, bir gün Alâeddin ve arkadaşlarının okuduğu medreseye varır ve kapıdan içerdekilere der ki: “İlmi sahibinden alın! Ne zamana kadar eşek yükü kitaplarla uğraşacaksınız.” Bu söz bardağı taşıran son damla olur. Alâeddin ve arkadaşları, Şems’e saldırırlar, bıçaklarlar ve Şems ölür. Her ne kadar bu kitabın başında böyle bir olayın varlığı yalanlansa da bundan evvel yazdığım yazılar böyle bir olayın varlığına işaret etmektedir. (B. Çöl)

Şems, yukarıdaki paragrafta Çile’yi anlatırken çok doğru bir tespit yaparken bir alttaki paragrafta ise büyük yanlışlar içeren şu cümleleri söylüyor. Alttaki Paragrafta üç tane büyük yanlış var, onları bulmayı da okuyuculara bırakıyorum:

Musa kıssasında, “Biz Musa’ya söz verdik” diye başlayan ayetteki hikmeti oku ve düşün. Bu kör gözlüler, Musa’nın bu kadar yücelikle, Tanrı yakınlığı ile beraber, “Ya Rabbi beni Muhammed ümmetinden kıl” diye yalvardığını göremezler, anlayamazlar. Bu “Ulu Tanrım beni Cemalini gören kullarından et” demektir. Çünkü Musa, Tanrı cemalini görecek ümmetler arasında tek ümmetin Hz. Muhammed ümmeti olduğunu biliyordu.

İzahı: Yukardaki sözlerde o kadar yanlış var ki, düzeltmek için sahifelerce yazmamız lazım. Hadisin sıhhati bir tarafa, Yüce Allah’ın cemalini sadece Muhammed ümmeti görecek demek izahı mümkün olmayan bir iddia.