Bir kişi yaşamındaki gerçeklerin farkındaysa ve sorgusuz sualsiz, reddetmeden, göz ardı etmeden, başkalaştırmadan, kendini kandırmadan, o gerçekleri kabul etmeyi başarabiliyorsa, gereksiz yere savaşacağı alanı, kendi elleri ile ortadan kaldırmış olur.

Öğrenmiş olur ki;

Gerçeklerin gerçek halleri ile savaşmanın kazanması da yoktur.

Gerçeklerini kabul ederek savaş alanını ortadan kaldıran kişi, hafifler ve zihnini berraklaştırır. Sonrasında bu durumlarla birlikte kendine ve kendi yapacaklarına odaklanabilir. Odaklandığında ise yapabilme potansiyelinin farkına vararak onu kullanma becerisi kazanabilir. Kendi hayatının direksiyonuna oturur, kendi yaşamının patronu olur. Kendine özgü yollar bularak eyleme geçer. Bütün bunlarla olgunlaşır, büyür ve kendi yaşamının sorumluluklarını alır. Eylemlerinin sonuçlarının bedelini öder, sefasını sürer. Sonuçlar bazen batırsa da sonunda çıkarır. Çünkü bazen çıkabilmek için batmak da gerekir.

Demem o ki;

Batmaktan korkulmamalıdır…

Hayatının mucizeleri, gerçeklerin olduğu hali ile kabulünden sonra başlar. Çünkü gerçeklerin kabulü ile artık aşağıdaki, sömüren düşünceler ve konuşmalar da sona ermiştir;

Bunu bana nasıl yapar?

Bunu bana nasıl söyler?

Bana bu şekilde nasıl davranır?

Beni bu hale nasıl düşürür?

Bunu gözü nasıl görmez?

Böyle bir şeye nasıl yeltenir? Savaşını bitirip,

‘’Evet, benim hayatımdaki bu kişi bütün bunları yapmış, söylemiş, davranmış, düşürmüş, görmemiş, yeltenmiş…

Bütün bunlar gerçek. Ben, tüm bu gerçekleri kabul ediyorum. Gerçekleri kabul ediyor olmam, onayladığım, katıldığım ya da aynı fikirde olduğum anlamına gelmiyor. Gerçeklerden olumsuz etkileniyorum, çok üzülüyorum, hatta kahroluyorum evet. Onun yaptıkları, benim de etkileniyor olamama rağmen benimle ilgili değil. Onun yaptıklarının sorumlusu ben değilim. Herkes kendi yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumlu. Aynı benim de kendi düşündüklerimden, hissettiklerimden, yaptıklarımdan ve yapmadıklarımdan sorumlu olduğum gibi’’ şeklinde düşünüldüğünde ve tüm gerçekler tüm gerçeklikleri ile kabul edildiğinde, kişiler, durumlar ve olaylar o ana kadar olandan bambaşka görünmeye başlar.

Bütün bu gerçekler sükûnetle kabul edildiğinde derin bir acı hissedilir. Bu, gerçeğin acısıdır. Bazı gerçekler acıdır ve bazı gerçekler de gerçekten acıtır.

Bilinmelidir ki;

Hiçbir duygunun sonsuza kadar sürmeyeceği gibi, hiçbir acı da sonsuza kadar sürmez.

Birisi senin hayatında hak ettiğini düşündüğün şekilde olmuyorsa, o kişinin hayatından uzaklaşması en değerli armağandır. Eğer senden uzaklaşmıyorsa, sen onu göndererek kendine çok daha değerli bir armağan verebilirsin. Çünkü senin onu göndermenin acısı, onun varlığı ile sonsuza kadar çekeceğin acıdan ve hayata katlanmaya çalışmandan daha çok olmayacaktır.

Böyle bir kişi tarafından terkedilmen ya da böyle bir kişiyi hayatından göndermen sana çok derin bir acı yaşatabilir ama yüreğin bir süre sonra iyileşecektir.

Tekrarlayayım;

Hiçbir duygu sonsuza kadar sürmez. O duyguya neden olan durumu, olayı ya da kişiyi algılama şeklin ve düşüncelerin değiştiğinde, duygunda değişir.

Şimdi eylem zamanı…

Tercihini yap!

Eyleme geç,

Bedelini öde,

Cefasını çek,

Sefasını sür...