Fillerin kocaman ayakları vardır ama avcıların kurduğu tuzaktan kurtulamayıp içine düşer, akıl olmadıktan sonra, güçlü ayakların olmasının hiçbir değeri olmaz.

Yanlış atılan adımlar bizleri bazen uygunsuz yollara götürebilir. Atalarımızın dediği gibi, akılsız başın cezasını ayakların çektiği birçok zaman görülmüştür.

Bugün yürüme engelli bir Allah dostundan bahsetmek istiyorum. Hızır Mehmet Dede Hazretleri, Bursa evliyalarından, hayatı ibretlerle doludur. Mehmet Dede gençliğinde yaşadığı köyde, çobanlık yapmakta, köyün sürülerini otlatmaktadır. Geçimini bu şekilde sağlamaya çalışır. Bir kış gecesi sürüsünü yayarken, hava birdenbire soğumaya başlar. Mehmet Dede yolunu ve yönünü kaybeder. Ne yaptıysa da köye giden yolu bulamaz. Artık donmaya başlar. Soğuk ayaklarından işlemeye başlamıştır. Bir zaman sonra köylüler onu yarı donmuş vaziyette iki dizinin üstüne çökmüş hâlde bulurlar. Zaman geçmeden köye götürürler ama ayaklarını kullanamaz hâle gelerek yürüme engelli olur. Bu olay Hızır Mehmet Dede’yi üzer ve köyünü terk eder. Zaten kimsesi de yoktur.

Bursa’ya yerleşen Mehmet Dede Ulu Cami’nin yanında yaptığı bir kulübede yalnız bir hayat yaşamaya başlar. Kulübede öğrendiği hasır dokuma işiyle de uğraşarak geçimini temin etmeye çalışır. Bu arada tasavvufi manada kendini eğiterek gönül dünyasını geliştirir. Sabrı, inancı ve şükrü sayesinde mana âleminde de yükselir.

Yazar Yusuf Duru’nun bir yazısında aktardığına göre, aynı tarihlerde Ankara’da bulunan, Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri, Emir Sultan Han Hazretlerini ziyarete gelir. Sohbete Hızır Mehmet Dede’yi de çağırırlar. Muhabbete katılan Mehmet Dede Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerine bakarak, iç geçirir. “Allah’ım böyle bir insana halife olmayı ne kadar isterdim. Ama benim gibi kötürüm insanı ne yapsın, kim bilir onun ayakları güçlü, filinta gibi talebeleri vardır.” diye boynunu büker. Cenab-ı ALLAH Hızır Mehmet Dede’nin bu düşündüklerini Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin gönül ummanına düşürür. Birden sohbetin seyrini değiştiren Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri başlar anlatmaya; “Hazret-i Muhammed’in (aleyhisselam) doğumundan evvel Hristiyan olan, Habeşliler dinlerini yaymak üzere, Sana şehrinde bir mabet yaparlar. Çok azametli olan bu mabede, insanların gelmelerini ve Kâbe’den vazgeçmelerini isterler. İbadetlerin artık bu mabette olmasını emrederler. Ancak herkes güler geçer. İtibar etmez. Yemen valisi olan Ebrehe iri filler ve güçlü askerlerle oluşturduğu bir orduyla Kâbe’yi yıkmak için geleceğini haber verir. Mekke’nin ileri gelenleri bilgide yüce birini, Peygamber Efendimizin dedesi Abdulmuttalip’i elçi olarak gönderirler. Ebrehe ordusunu göstermek üzere, geçit töreni düzenler. Elçiyi de bu töreni daha rahat görebileceği yere oturtur. Elçi bu törende fillerin iri ve büyük ayaklarını görebiliyordur. Törenden sonra Ebrehe gelen elçiye, “Gördün mü, işte benim ordum. Peki sizin neyiniz var, ne ile karşılık vereceksiniz?” diye sorar. Elçi Ebrehe’ye alaycı bir ifadeyle der ki: “Unutmayın ey vali, insanlar ayakları ile değil, akılları ve imanları ile yürüyebildikleri derecede güçlüdürler.” Meşhur Fil Suresi’ni ve hikâyesini bilirsiniz. Ebrehe’nin ordusunun birazı çiçek hastalığından, birazı da ebabil kuşlarının ağızlarında taşıdığı taşlarla helak olurlar.

Bu hikâyeyi dinleyen Hızır Dede, hemen Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin elini öper ve düşüncesinden dolayı tövbe eder. Der ki, “Kâbe’yi yıkmaya giden fil gibi güçlü ayaklarım olacağına, Kâbe’nin varlığı ile yücelmiş sizin gibi dostun yakınına gelen, kötürüm olmayı tercih ederim.”

Sonra Emir Sultan, Hacı Bayram-ı Veli ve Hızır Mehmet Dede ayak hakkında güzel söz derler.

Emir sultan, “Mazlumun bağrına basan güçlü bir ayak olmaktansa, gül dalına konan bülbülün ayağı olmak çok daha yücedir, hak yolundaki mücahitlerin ayaklarının kudret ve kutsallığı hakkın hazinesindendir.”

Hacı Bayram-ı Veli, “İlmin şehrine giden yollar, aklın ve düşüncenin deryasından geçer, oraya yürüyerek değil ruh ufuklarında uçarak gidilir.”

Son olarak Hızır Mehmet Dede, “Firavun’un ayağını yerden kesecek sırmalı terlik olmaktansa, Hazret-i Musa’nın hikmet dolu sopası olmak yücedir. Fil ayağı yücedir ama kuzu ayağı gibi yahnisi olmaz.”

Hızır Mehmet dede Üftade Hazretlerine hocalık yapmış, Üftade Hazretlerinin de şifa bulması için hocasını sırtında kaplıcalara götürdüğü kaynaklar da ifade edilmiştir.

Birçok ilim adamı, güçlü devlet adamı, büyük sıkıntılardan geçerek amacına ulaşmışlar, isimlerini tarihe altın harflerle yazdırmayı başarmışlardır.

Kalın selametle.