MEHMET TIRPAN
Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Tarım Bilimleri ve Teknoloji Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tolga Karaköy, Önümüzdeki yıllarda tarımla ilgili sıkıntı yaşanmaması adına bitki ve tohum çeşitlerinin oluşturulması adına ata tohumlarını kullanarak bitki ıslah çalışmalarını sürdürdüklerini söyledi.
En önemli sıkıntılardan bir tanesinin çeşit azlığı olduğunu belirten Karaköy, “ Yeni çeşitlerin geliştirilmesinde mutlaka ata tohumlarımızı ana baba olarak kullanıyoruz. Melezleme ve ıslah çalışmalarında da ata tohumlarımıza yer veriyoruz. Ata tohumları ile yanlış bilinen bazı konular da var. Bunlardan bir tanesi ata tohumlarını üretimde yaygınlaştırmak adına çiftçilere dağıtılması ve ata tohumlarından yüksek verim alırsınız mantalitesi. Bu yaklaşımı doğru bulmuyoruz. Çünkü ata tohumlarının belirli yönleri üstündür ancak verim potansiyelleri son derece düşüktür. Verim potansiyelleri düşük olan ata tohumları çiftçiye verildiğinde doğal olarak 85 milyonu besleyemeyiz.” dedi.
Ata tohumlarının kendileri için genetik kaynak anlamında çok önemli olduğunun altını çizen Karaköy, “Ata tohumlarının genetiğini mevcut çevresel koşullara, hastalık ve zararlılara dayanıklılık bakımından gen kaynağı olarak kullanıyoruz. Yani hastalığa ve çevre koşullarına uygun ancak verimi yüksek olacak tohumlar üretmek adına çalışmalar yapıyoruz. Günümüzde ata tohumları lokal olarak belirli bölgelerde üretilebilir. Elde edilen mahsulden un, bulgur yapılabilir. Bu ürünleri daha yüksek fiyatlardan pazarlama imkanına sahip olabilirsiniz ama siz çiftçilere hepiniz ata tohumunu ekin dediğimiz takdirde ülkemiz nüfusunu besleyemeyiz. Evet ata tohumları bizim için çok önemli gen kaynaklarıdır. Biz bu kaynaklar üzerinde saflaştırma çalışmaları yapıyoruz. Islah yaparken de ata tohumlarımızı gen kaynağı olarak mutlaka kullanıyoruz. Ancak üretim materyali olarak ata tohumunu kullanmamız demek organik ve verimli bir üretim yaptığımız anlamına da gelmez. Organik ürün elde edilebilmesi için genetik veya tohumdan önce gelen konu yetiştirme koşullarıdır. Yetiştirme koşullarında organik gübre kullanılmadı ise üretirken organik sertifika alabilmek adına koşullara bağlı kalınmadı ise, yol kenarında üretim yapıldı ise üretilen ürüne organik deme şansınız yok. Organik olabilmesi için ürünün mutlaka organik sertifika veren kurum ve kuruluşlar tarafından denetlenmesi ve organik üretimle ilgili koşullara uyulmuş olması gerekir.” ifadelerini kullandı.
“KENDİ GELİŞTİRDİĞİMİZ BİTKİ VE TOHUM ÇEŞİTLERİMİZ VAR”
Verimliği artırmak, üründe kaliteyi yakalamak ve hastalıklarla mücadele konusunda üzerinde çalıştıkları bitki ve tohum çeşitlerinin olduğuna vurgu yapan Karaköy, “Yurt içindeki firmalar, Üniversitelerimiz ve Bakanlığa bağlı araştırma enstitüleri çeşit üretimi konusunda oldukça iyiler. Ama belli ürün gruplarında da yoğunlaşmamız gerekiyor.” dedi.
Arazilerin sınıflarına göre kullanılmamasının da tarımı ciddi derecede etkilediğinin altını çizen Karaköy, “ Arazilerimizde hangi ürünlerin yetişeceği ülkemizin ihtiyaçları doğrultusunda planlanarak mutlaka bu planlama doğrultusunda en verimli en kaliteli ürün alınacaksa onu ekmeliyiz. Sivas ölçeğinde Kangal bölgesinde 1600-1700 rakımı görürsünüz ancak Gemerek’e gidildiğinde iklimin daha yumuşak ve rakım olarak düşük olduğunu görebiliriz. Bu sebeple bölgesel bazlı planlamaların çok iyi yapılması gerekiyor. Belirli ürün gruplarında bölgesel üretim yapılması gerçekten ciddi önem taşıyor. Ayrıca AR-Ge çalışmaları da bir o kadar önemli. Bu noktada da ülke genelinde yürütülen Ar-Ge çalışmalarına biraz daha önem verilmeli. Ar-Ge ve ıslah çalışmalarının desteklenmesi modern tarım tekniklerinin uygulanması noktasında bugün gelişmiş ülkelerde uygulandığı şekli ile ülkemizde uygulanması gerekiyor. Yine iyi bir üretim yapmak istiyorsak çiftçilerimize de eğitim vermemiz gerekiyor. Tarımda geçmişten gelen bir gelenek devam ediyor ama tarımı çok gelişmiş Avrupa’daki çiftçilere baktığımızda iki üniversiteyi bitirmiş kişiler yapıyor. Bu insanlar ekolojiyi ve fizyolojiyi biliyor. Bu sebeple çok başarılı oluyorlar. Bizlerde yeni nesli üniversite mezunlarımızı çiftçiliğe özendirmeliyiz. Bilgi sahibi olmadan yeni teknolojileri uygulama şansına da sahip olamıyoruz. Planlama yapılarak yeni nesli çiftçiliğe özendirdiğimizde ve uzun yıllardır çiftçilik yapan insanlara da eğitimler verdiğimizde ülkemizdeki mevcut kaynaklarımızla gıda sorununu çok rahat çözebilecek konumda oluruz.” şeklinde konuştu.