Tahliye olduktan bir gün sonra mahalleden, akrabalardan birçok eş dost, komşu ziyaretime geldi. O arada işyerimden, Milliyetçi abimiz, amcamız durumunda olan on-on beş kişi bir araya gelmiş beni ziyarete geliyorlar. Gelenlerin içinde Demiryollarında çalışan Kasım emmi, yine Avukatımız Mehmet Göktolga abimizin kayınbabası Yusuf Avcı amcamız da var. Gelirken o günlerde Milliyetçilerin okuduğu Hergün gazetesini almışlar ve Alibaba Pirkinik caddesinden yürüyerek bizi ziyarete gelirken solcu taife gelenlerin bıyıklarından ceplerindeki gazetelerden bunların milliyetçi olduklarını anlıyorlar ve saldırıyorlar. Bizim ihtiyarlar biraz taş felan yeseler de kaçarak kurtuluyorlar, bir de nefes-nefese eve girdiler.

Bekir Hoca hemen Jandarmaya, Polise haber verelim, az kaldı bizi öldüreceklerdi” diye telaş ediyorlar. Bizim mahallede buncağız olaylar her an olur, sakin olun diyerek biraz oturuyoruz, sohbet ediyoruz. Sonra gitmek istiyorlar ama polis olmadan gitmeye de çekiniyorlar. Ben götüreyim sizi diye ısrar ediyorum, yok olmaz sen yeni içerden çıktın. Senin başını yeniden belaya sokmayalım” diyorlar. Çaresiz mahallenin Emine annesi olan cefakâr annem yedi altmış beşi beline takıyor ve arkadaşları Dikilitaşa kadar götürüp geliyor.

Aradan on gün geçiyor, Milliyetçi camianın dürüst, temiz abisi Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak öldürülüyor. Hepimiz büyük üzüntü içindeyiz, ne yapacağız bilemiyoruz. Ertesi günü istemeyerek çarşıya iniyorum, dört yolda ki Arman ticaretin önünde beklerken bakıyorum ki kepçeli tarafından gençler bir araya gelmişler slogan atarak hükumet binasının önüne doğru gidiyorlar. Bende içlerine katılıp onlarla beraber meydana çıkıyorum. Atatürk Lisesi ülkücüleri kepenek caddesinden, Yalçın sineması önünden gelip bize katılıyorlar. Eski Numune hastanesi tarafından sanat okulu, Öğretmen okulu öğrencileri gelip birleşiyorlar.

Ülkü Ocağı yetkilileri İstasyon caddesine doğru yürümek istiyorlar, fakat Emniyet yola barikat kurmuş istasyona doğru yürümemize müsaade etmiyor. O arada cezaevinden beraber tahliye olduğumuz rahmetli kardeşim Mustafa Kartalcı’ya rastlıyorum. O da akıllanmamış benim gibi ön safta emniyet barikatını yıkmaya çalışıyor. Bir an aklım başıma geliyor, Kartalcı’ya dönerek “Biz ne yapıyoruz? İçerden çıkalı on beş gün oldu, buradan alır götürürlerse bir daha bırakmazlar, gel buradan uzaklaşalım Zaro” diyorum. İçeride Kartalın ismini Zaro koymuştum, o da bana Çöllo diyor. Doğru söylüyorsun, Çöllo içeri girersek daha çıkamayız” diyor ve oradan uzaklaşıyoruz.

PTT nin önünden aşağıya inerken Bankalar caddesinden itibaren askerlerin her tarafı sardığını görüyorum. Madımak otelinin köşesine geldiğimde arkamdan bir ses Bekir Abi” diye beni çağırıyor. Geri dönüyorum ki bir sene evvel Temel Tepe de tutuklu iken tanıştığım Van’lı Mehmet sesleniyor. Yanına varıyorum, yeniden karşılaşıp görüşüyoruz. Mehmet 15 gün sonra askerliğinin biteceğini söylüyor. Bu görüşmemiz, bizi cezaevinden kaçırmaya yeltenecek kadar seven Mehmet’le son görüşmemiz oluyor.

Yıldız sinamasının önüne varıyorum, Ülkü Ocağı binasının sündürmesinde Orhan Demirok Başkan, elinde megafonla çıkmış gençliği teskin edici bir konuşma yapıyor. Fakat bu konuşmasından dolayı Orhan başkanda içeride yattı. Daha sonra mahalleye çıkmak istiyorum ama gitmeye de çekiniyorum. İnönü mahallesinde arkadaşımın karpuz sergisinde oturuyorum. Mahalleye bir giden bulursam aşağıda kayın pedergil de kalacağım diye eve haber göndereceğim. Tabi o günlerde evde telefon olmadığı gibi cep te hiç yok. Biraz sonra oradan gençlerin, bizim mahalleden öğrencilerinde gittiğini ve onları da arkadan ocağın arabasının takip ettiğini görüyorum. Bunun üzerine bende onlara katılarak eve gitmeye karar veriyorum.

Kafileyle beraber biraz ilerleyince geri kalarak Ocağın arabasına yanaşıyorum. Arabanın camını açıyorlar, içinde ocaktan tanıdığım iki arkadaş var, buyur abi diyorlar. Bizi götürüyorsunuz ya koruyacak bir şeyiniz var mı” diye soruyorum. Bir tanesi var abi sen kafana takma diyor. Biraz sonra arkama bakıyorum ki ocağın arabası kaybolmuş. Meğer arabada bir şey yokmuş, Bekir Abi soruyor, üzerimize bir şey alalım diye geri dönüyorlar. Bizde bu durumdan habersiz olarak şimdiki Cem evinin altına kadar varıyoruz. Solcular Ali babanın her tarafına barikat kurmuşlar geçmemize yol vermiyorlar. Çukur tarlanın alt tarafına yapılan Nizamettin Sungur ilkokulunun önünden yukarıya çıkmak istiyorum.

Daha sonra Gümrük Bakanlığına Gümrük muhafaza memuru olarak giren rahmetli arkadaşım kedi Turan var. 6-35 lik kıl mermi atan bir küçük tabancası var, onu istiyorum vermiyor, ben sizi buradan korurum diyor. Elinde ki tabancanın tesirli mesafesi 4-5 metre civarında. Tevekkeltü Teâlellah diyerek yürüyorum. Nizamettin Sungur ilkokulunun önüne geldiğimde sol tarafımdan15-20 kişilik bir kalabalığın bana doğru geldiğini görüyorum. Kendi aralarını açıyorlar, ortalarından kısa boylu bir genç silahını çıkarıyor, tam bana yöneltince kendimi ilkokulunu duvarının içine atıyorum. Pat-pat arkamdan birkaç el silah atılıyor. Yakınlardan bir Sünni evinden bana ateş edenlere ateşle karşılık veriliyor. Bende oradan sürünerek yukarı çıkıp 200 metre yukarıdaki evime giriyorum.