Himmet diye bir ağa varmış zamanında…

Arkadaşlarıyla camide akşam namazını kıldıktan sonra köy odasına giderler, yatsı namazına kadar sohbet ederlermiş…

Bir akşam vakti yine böyle sohbet hâlindeler iken içeriye öyle bir kimse girer ki, bir refleks hâlinde her biri korkudan, odanın camlarından kendilerini dışarı atarlar… İnsana benziyor ama görünüş itibarıyla farklı bir ürperti veriyormuş bakanlara…

Köylüler üç gün boyunca odaya giremezler. Dışarıdan da bakarlar ki o kimse içeride oturuyor…
Sonunda Himmet Ağa der ki: - Arkadaşlar bizim misafirseverliğimize ne oldu yahu… Görünüşü korkutucu olabilir ama o da Allah’ın kulu… Üç gündür orada aç, susuz oturuyor. Gidelim hâlini soralım… Karnını doyuralım… Suyunu verelim sonra gidecek elbet…- Haklısın Himmet Ağa demiş arkadaşları… Düş önümüze… Himmet Ağa önde, arkadaşları arkada korka korka odanın kapısına yanaşırlar. Himmet Ağa odaya girer, yanına yaklaşır o kimsenin… - Efendim… Kusurumuza bakmayın. Biz misafir seven insanlarız. Üç gündür hatırınızı sormadık. Arkadaşlarımla bir ihtiyacınız var mı diye sizleri ziyarete geldik, derken arkasına döner ki bütün arkadaşları kaçmış. Ayıp olacak diye kendisi de kaçamaz. Himmet Ağa korkudan ter döker… Bu hâliyle der ki, - Buyurun efendim, bizim eve gidelim… Sizi misafir edeyim…- Garip görünüşlü adam Himmet Ağa’ya, – Ben sizi misafir edeyim diye yanıtlar. Himmet Ağa, -Olur efendim, der… Olmaz deme cesareti bulamaz Bu zat önde Himmet Ağa arkada köy odasından çıkıp yürümeye başlarlar. Bir yere inerler. O kimse kollarını kaldırır havada birleştirir gibi bir hareket yapar. Ortalık zifiri karanlık olur… Himmet Ağa, - Efendim çok karanlık oldu. Evinizde ışık yok mu der… - Var, der o kimse ve bu defa ellerini kıble tarafına uzatır bir yeri açıyormuş gibi yapar… Öyle güzel bir manzara görür ki Himmet Ağa… - Efendim sizin ne güzel eviniz varmış. Ben böyle bir yer görmedim. Ben artık buradan ayrılmam, der…- Himmet Ağa zaten ayrılmayacaksın… Ben Azrail’im, burası da senin kabrin deyiverir büyük melek… Ve devam eder: Allahuteala bana emretti ki: O benim sevgili kulumdur. Ruhunu aldığını hiç anlamasın…

Rabbimizin sevgili kullarından olabilenlere ne mutlu.

Şu anda bizler dünya denen misafirhanede ev sahibi gibi ömür sürüyoruz. Bazımız fark ediyoruz misafirliğimizi, bazılarımız ise kapılıyoruz dünyanın çekici cazibesine.

Cuma günü çok sevdiğim bir öğrencimin vefatının birinci yılıydı, camide mevlit okutuldu. Sonrada tekrar kabrini ziyaret ettik. Sevenleri üzgün ama annesi daha bir üzgündü. Bir kere daha anladım ki “ağlarsa anam ağlar” sözünün gerçekliğini.

Kıymetli Profesörümüz Doğan Cüceloğlu Hocamız da öğrencim Durukan’la aynı gün vefat etmişti. Fikirleriyle, yazılarıyla, bizleri bilgilendiren gerçek münevverlerdendi. Annemin doğduğu topraklardan, Mersin’in Silifke ilçesindendi. Yoksulluğu hissetmiş, küçük yaşta anne acısını yaşamış bir insandı. Her çocuk gibi tabiat ile iç içe, canlılara olan sevgisini görerek öğrendiğini yazılarında sık sık ifade etmiştir. Geçirdiği sıtma hastalığı yüzünden yapılan bir iğne sonucunda, bir ayağı diğer ayağından iki buçuk santim kısa kalmış, fakat kafaya takmayıp, hayat mücadelesinde azimle koşmaya devam etmeyi bilmiştir.

Kendini anlattığı bir yazısında; “On bir çocuklu bir ailenin on birinci çocuğu olarak Mersin'in Silifke kasabasında doğmuşum. On yaşındayken annemi kaybettim ve ölümün ne demek olduğunu anladım: artık onu bir daha hiç göremeyecek, dokunamayacak, naz edemeyecektim. Silifke'de en yüksek dereceli okul olan ortaokulu bitirdikten sonra subay olan ağabeylerimin yanında Ankara ve Kırklareli'nde okudum ve Kırklareli Lisesi'nden mezun oldum. Kırklareli lisesinde ilk aşk şiirimi yazdım. Ankara Atatürk Lisesi'nde edebiyat ve kompozisyon öğretmenim olan Cahit Okurer bir gün ne olmak istediğim sordu; mühendis olmak istediğimi söyledim. Bilim adamı olmak istemez misin, dedi. Onun etkisi altında İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü'ne yazıldım ve oradan mezun olduktan sonra ABD'de Illinois Üniversitesi'nde doktoramı yaptım. Uzmanlık alanım iletişim psikolojisidir. Amerika'da doktora öğrencisiyken, benim gibi doktora öğrencisi olan Kaliforniya'da doğmuş büyümüş Emily ile tanıştım ve evlendim. On bir yıl süren evliliğimizde üç çocuğumuz oldu: Ayşen, Elif ve Timur. Evlendiğimde ne kendimi tanıyormuşum ne de evliliğin ne olduğunu. Silifke'de büyürken çevremde gördüğüm evlilik, koca, baba modelleriyle Kaliforniya'da büyümüş feminist bir Amerikalı kıza kocalık yapmaya çalıştım. Sonuç: hem ben çok ızdırap çektim hem de Emily’e acı çektirdim. Benim şimdi yüreğimi en çok yakan çocuklarıma verdiğim acılar. Onlardan dört yıl ayrı yaşadım. Yaşadığım acılar her şeyi bilmediğimi, öğrenmem gereken çok şey olduğunu gösterdi ve yalnız bilgi yönünden değil, insan olarak gelişmem gerektiğine ikna oldum.” diyerek çocuklarına ve tüm çocuklara tavsiyelerde bulunmayı kitaplarında ihmal etmemiştir.

“İnsanın ana vatanı çocukluğudur, çocukları vatanından etmeyelim” sözünü hafızama kazıdım. “İnsanın gelecekte kendisi ile ilgili kararları kendisinin verebileceğini peşinen kabul etmesi gerekir. Ona destek olmakla, onun, anne-babanın istediği kişi olması dayatmasının arasında çok büyük bir fark bulunuyor. Çocuğa saygı göstermek gerekir. Geliştiren insan modeli, bunu gerektirir. Kalıplayan insan modeli ise, çocuğu her anlamda kalıba sokar, anne-baba kendi kafasındakileri çocuğa dayatır. Akıllı anne-baba, çocuğun davranışına yönelmez, çocuğa yönelir. Çocuğun davranışını çocuk yönetir, anne baba yönetmeye kalkışmasın. Bence, bir anne babanın hedefi şu olmalıdır: Çocuğum öyle biri olsun ki, her koşulda kendi ayakları üzerinde durabilsin, iyi olanı doğru davranışla hayata uygulayabilsin. Bu nedenle çocuğa sevgi verilmeli, saygı gösterilmeli, önemsenmeli çocuk. Anne-baba ilgili olmalı ve en önemlisi de tanıklık etmeli ve örnek olmalı.” diye ifade etmişti bir röportaj yazısında.

Doğan Hocamızın kitaplarını okumaya gayret ediyorum. Kişisel gelişim kitapları okurken seçici davrandığımı söyleyebilirim. Doğan Cüceloğlu gibi birkaç hocamızın kitabı raflarımızda olmalı, kitabın sayfalarını ziyaret etmişken, eve ateş almaya gelmiş bir komşu gibi değil de sayfalardaki cümlelerin altını çize çize okumalıyız. Doğan Hocamıza ve kaybettiğimiz tüm sevdiklerimize rahmet olsun. İnşallah sevdiklerimizin kıymetini her zaman bilenlerden olabiliriz.