Ahmet Emminin marifetleri tabi ki sadece intihara teşebbüsten ibaret değildir. Bir defa iyi bir cimridir. Mesela: Günde en az iki paket sigara içer ama hiç sigara satın almaz, birinden sigara otlanacağı zaman, isteyeceği kişinin yanına yanaşır. İşaret parmağı ile orta parmağını makas gibi açıp, kapatmaya başlayınca, muhatabı onun sigara istediğini anlar ve çıkarır verir.

Ahmet Emmi Cezaevine bizden dokuz ay önce girmişti. Biz de yanına varınca, aynı mahallede oturduğumuzdan dolayı hemen yanımıza gelerek ailesini, çocuklarını sordu; Devamında “Bekir Hoca, annem vefat etti, ama sen söylemiyorsun” dedi. Bende, “Ahmet Emmi annen ölmedi, öyle bir şey olsaydı muhakkak haberim olurdu” dediysem de bir türlü inandıramadım. Gelip-gidip, “annem öldü değimli? Diye tekrarlıyordu.

Cezaevi adetlerinden biride, bir ranzadan, diğer ranzaya misafirliğe gitmektir. Sanki bir mahalleden, başka mahalleye gitmiş gibi ziyaret edilen kişi imkânına göre gelenlere ikramda bulunur. Bir Arife günü birkaç arkadaş bir araya geldik, hem ölen annesi için taziyede bulunmak, hem de Ahmet Emmiye biraz para harcatmak için ziyaretine gittik. Ben bir aşır okudum, “Ahmet Emmi, söyleyemedik, kusura bakma, annen vefat etmişti, başın sağ olsun” dedik. Ahmet Emmi biraz sımhırttı, ziyarete beraber gittiğimiz Ali rıza, “haydi Ahmet Emmi ziyaretine geldik, bir şeyler ısmarla da gününü görelim” dedi. Ahmet Emmi çaresiz cüzdanı çıkarıp ortaya attı. Ali rıza cüzdanı kaptığı gibi kantine koştu, Çay, çekirdek, pasta çeşitleri alarak, Ahmet Emminin canını yakacak bir masrafla geri geldi.

 O, gün yedik-içtik, ertesi gün Bayram olduğu için ziyaretçileri gelenler görüş yerine çağrılmaya başlandı. Ziyaretçisi gelenlerden biride Ahmet Emmi idi. Ziyaret bittikten sonra birden hışımla içeri girdi ve “verin O, harcadığınız paralarımı, annem ölmemiş ziyaretime geldi, beni kandırmışsınız” diyerek harcadıklarımızı geri istemeye başladı. Ahmet Emmi annenin ölmediğini sana söyledik ama bir türlü inandıramadık, seni biraz masrafa sokmak için bu yolu izledik desek de, cüzdanından çıkanları yerine koymayınca razı edemedik.

Ahmet Emmi, ceza ehliyetsizliği almak için birkaç defada akıl hastanesine gitti. Son gittiğinde Elazığ’da ki hastanenin doktorları her türlü testi yapmışlar ve tam deli olduğuna karar vermişler. Üstünü, başını soymuşlar, Baş Hekim, “Bu tam deli, bunun elbiselerini yakın, kendisini de hastaneye yatırın” deyince; Ahmet Emmi, “Ne yapıyorsunuz? Onun cebinde altı bin lira para var” demiş ve elbiselerine sarılmış. Bu durumu seyreden Baş Hekim, “Bunun aklı yerinde, sağlam raporu verin, gönderin demiş.

Bir ara hepimize bit düştüğü için arkadaşlar “Ahmet Emmi ve kardeşinden, bunlar gerekli temizlik yapmadıkları için bizlere bit düştü, bunları yanda ki koğuşa gönderin” diye şikâyette bulundular. Bizde bu iki kardeşi, çoğunluğu solculardan oluşan yanda ki koğuşa gönderdik. Daha evvel marifetlerini anlattığım Şavşatlı’ Maksut Emmi de O, koğuşta imiş. Maksut Emmi bir gün yanıma geldi, “Hocam ben bu sizin Ahmet Emmiyi akıllandırırım. Şimdi sen bana bunun hakkında bildiklerini anlat. Köyünü, ana-babasını, hanımını, çocuklarını, evini tarlasını ne biliyorsan tamamını bir kâğıda yaz bana ver” dedi.

 Ahmet Emminin köyünün bizim köye yakın olması ve Sivas ta da aynı mahallede oturduğumuz için benden istenen bilgileri yazdım ve Maksut Emmiye verdim. Benden gerekli malumatı alan Maksut Emmi, sakalını uzatmış, cübbe gibi bir pardösü giymiş, başına bir sarık sarmış, önünde ki rahlenin üzerine çeşitli kitaplar koymuş ve bir Hoca edasıyla okumaya başlamış. Hemen kapının arkasında yatan Ahmet Emmi bakmış ki koğuşun başköşesinde Şeyh kılıklı birisi oturuyor; Hemen yerinden kalkmış ve Hoca rolünde ki Maksut Emminin elini öpmüş ve “Efendi Hazretleri bir bakar mısın benim durumum ne olacak” demiş. Hoca Efendi, oradan birine “Evladım bir bardak su getir” diye seslenmiş. Getirilen suya okuyup üfleyen Hoca Efendi, “Evladım sen Sivas’ın kuzeyine düşen Alahacı köyündensin. Falan semtte bir sulak tarlan vardır. Sivas’ın Ali baba mahallesinde yeni ev yapmışsın, kapısını, penceresini takmadan cezaevine düşmüşsün” diye benden aldığı bilgileri bir-bir saymış Ahmet Emmiye. Hoca Efendinin bu bilgileri okuyarak sudan aldığını zanneden Ahmet Emmi şaşkınlık içinde tekrar sormuş: “Efendi Hazretleri bakar mısın, ben ne zaman kurtulacağım?” Demiş. Hoca Efendi tekrar okumuş, üflemiş suya ve başını kaldırıp müjdeyi vermiş. “Evladım senin burada altı ayın kalmış, ondan sonra kurtuluyorsun” demiş. Efendi Hazretlerinden bu müjdeyi alan Ahmet Emminin aklı başına gelmiş, gitmiş gusül yapmış, abdest almış ve namaza başlamış. Koğuş kapısından müjdeyi bana da verdi. “Bekir Hoca bizim koğuşta bir Şeyh var her şeyi biliyor; Yedi sülalemi okudu, altı ay sonra kurtulacakmışım; Artık akıllandım, namaza başladım” diye bize de sevincini bildirdi.

Ahmet Emmi daha sonra yine eski halini aldı. Ne bulursa ağzına atmaya başladı. Yüzlerce çeşit Hap biriktirir içerdi. Cam, çivi, taş bulduğunu yerdi. Nihayet biz çıktıktan sonra hastaneye kaldırılmış ve Cezaevinden kurtulamadan içeride vefat etmiş. Allah rahmet etsin.